FOOD AND TRAVEL GASTRO WEEKEND BY SAN PELLEGRINO
GASTRO WEEKEND’DE TATLARI KEŞFETTİK, KEŞFİN TADINA VARDIK.
Fotoğraflar: Mustafa Vural & Burak Kan / Yazı: Ebru Erke
Food and Travel Gastro Weekend by San Pellegrino’nun ikincisini geçen ay Kayakapı Cave Hotels Kapadokya’da gerçekleştirdik. Misafirlerimizi, yıllardır ülkemizi yurtdışında başarıyla temsil eden Şef Fatih Tutak’ın hazırladığı menüler eşliğinde ağırladık.
Sekiz yıl önce Food and Travel’ın Türkiye edisyonunu hazırlamaya başladığımızda, ‘gurme seyahat’ kavramı henüz Türk basınında ve turizminde kullanılmıyordu. O günden bu güne dergimizin alametifarikası Gurme Seyahat sayfalarımızda her ay hem dünyanın hem de Türkiye’nin farklı yerlerine seyahatler düzenleyip o bölgenin yemek ve seyahat kültürünü inceledik, okurlarımıza aktarmaya çalıştık. Bir yandan dünyanın diğer ucundaki en ulaşılmaz noktalarla yaptığımız seyahatlerle sizlere hayaller kurdururken belki birkaç yıl sonranın seyahat planını yapmanız için ilham olduk. Öte yandan elimizin altında olan, ama çoğu zaman farkında olamadığımız bu topraklara ait güzellikleri ve değerleri anlatmaya çalıştık. Çünkü bunlar bizim için çok kıymetliydi; yerli ürünlerimiz ve yerel üreticilerimizi desteklemek her daim en büyük ilkelerimizden biri oldu.
Birinci elden bilgiyle yoğurulmuş renkli yayın geçmişimizin özetini çıkarmak ve bir grup gazeteci arkadaşlarımızla bu geçmişin tadını yeniden çıkarmak adına, “Tatları keşfedin, keşfin tadına varın” mottomuza da uygun olarak Food and Travel Gastro Weekend etkinlikleri düzenlemeye başladık. İlkini geçen mayıs ayında Türkiye’nin en özel sahil kasabalarından biri olan Selimiye’de şef Rudolf GPM Van Nunen’le birlikte gerçekleştirdik.
İkincisi içinse amacımız, mevsimin ruhuna uygun bir lokasyonda konuklarımıza bambaşka bir gastronomi deneyimi yaşatmaktı. Rotamızı Kapadokya’ya ve bizimle aynı heyecanı paylaşmak isteyen Kayakapı Cave Hotels’e çevirdik.
Peki, soframızı kimle birlikte kuracaktık? Gerek mutfak tekniği gerekse disiplinli karakteriyle son yıllarda beni en çok etkileyen Türk şeflerden biri olan Fatih Tutak aklımızdaki ilk isimdi.
Fatih’le geçen yıl gittiğim Bangkok’ta tanışmıştım; üstelik de dünyanın en iyi 22’inci restoranı Nahm’ın sahibi ve şefi David Thompson’ın aracılığıyla. “Mutlaka tanışmalı ve tarzını tanımalısın” demişti David, şef Fatih için. Tutak, on yıl boyunca Uzakdoğu’nun bambaşka yerlerinde edindiği tecrübenin ardından W Hotel Bangkok’un geçen yıl açtığı The House on Sathorn adlı restoran kompleksinin başına getirilmişti.
Brasserie, bar ve bir fine dining restorandan oluşan bu yapı öylesine dikkat çekmişti ki fine dining restoran, Asya’nın en iyi 50 restoranı listesi adayları arasında gösterilmeye başlanmıştı.
İki ay süren sayısız yazışma ve Skype toplantısının ardından ön hazırlıklar sonrasında Fatih’le birlikte Kapadokya’ya gittik. İşimiz çok da kolay görünmüyordu. Çünkü Kapadokya eşi benzeri olmayan doğal güzelliklerinin yanında malzeme olarak maalesef çok da zengin bir bölge değildi. Suya ihtiyaç olmadan yetişebilen kıraç domates ve köylülerin toprak altında bekleterek hazırladıkları çömlek peyniri dışında karakteristik bir ürün bulmak zordu.
İLK AKŞAMyerli malzemelerimizi kullanarak paylaşımlı bir sofra kurmaya karar verdik. Leziz kıraç domatesler, üzerlerine yerleştirdiğimiz çömlek peyniri, üstüne serpiştirilen zeytinyağı havyarları ve maydanoz buzuyla adeta boyut atlamıştı. Ana yemek olarak servis ettiğimiz Karayaka kuzusu ise Bafra yaylalarından bizim için özel olarak kesilip gelmişti.
Ama elbette ki kuzuya da bir fark katmak gerekti. Ürgüp’teki demirci ustasına özel olarak Arjantin Asador tarzında bir mangal yaptırdık. Demir çubuklara geçirdiğimiz kuzu kaburgalar sürekli çevrilerek ve üstleri iç yağıyla fırçalanarak pişirildi. Bu leziz kuzunun yanına elbette ki sıradan bir şey düşünülemezdi. Toprak içine yerleştirilip fırına atılan patatesler, Kars’tan gelen köy tereyağında çevrildikten sonra kuzu kaburgalara eşlik etti.
İKİNCİ AKŞAMise Fatih şefin Bangkok’taki restoranda servis ettiği tabaklardan bir derleme yaptık. Malum, Uzakdoğu mutfağında balığın yeri ayrı. Dolayısıyla bizim menüde de iki adet balıklı tabak vardı, üstelik de biri çiğ servis edilecekti. Ama biz denizden epeyce uzakta, İç Anadolu’nun göbeğindeydik. Bu noktada imdadımıza Kayseri Metro Toptancı Market yetişti. Sabaha karşı Mersin kıyılarından tutulan balıklar sabah saatlerinde Metro’ya, oradan da şefimizin ellerine ulaştırıldı. Fatih Tutak’ın tabaklarının en büyük özelliklerinden biri, her tabağın özel bir teması ve bunun ardında yatan kişisel bir hikâyenin olması. Mesela menüdeki “Who is the egg thief?” (Yumurta hırsızı kim?) adlı tabak Tutak’ın çocukluğunda bahçelerindeki tavukların yumurtalarını sabahın erken saatlerinde balık tutmaya giderken aşıran balıkçının çırağına adanmıştı. Yumurta sarısı, füme yılanbalığı ve botarga kremasının uyumu tek kelimeyle şaşırtıcıydı.Tüm bu yemekleri sunduğumuz tabaklar ise seramik sanatçısı Defne Samman tarafından, bu etkinliğe özel olarak yemeklere göre tasarlandı.
Fenerbalığının sunulduğu vatoz balığı biçimindeki tabak ve yumurtaların sunulduğu özel kaplar başta olmak üzere tüm tabaklar, bizimle aynı heyecanı paylaşıp geceli gündüzlü bu ürünler için çalışan sevgili Defne’nin ince zevkinin ürünüydü. Yemek deneyimimizi maksimize etmek için yemeğin yanında tükettiğimiz suyun kalitesi hayati önem taşıyor.
Doğru su seçimiyle yemek deneyiminden alınan keyif derinleşiyor; su ve yemek birbirini mükemmel bir şekilde tamamlıyor. Su ve yemek, birbirini engellemeden ya da diğerinin etkisini yok etmeden, birbiriyle örtüşen hisler uyandırmalı. Bu bağlamda bizler de çok yoğun veya baskın aroması olmayan yemeklerimizin yanında dengeli, taze, yumuşak içimli ve hafif bir aromaya sahip olan Acqua Panna’yı servis ettik. Öte yandan, yoğun, güçlü aromalı ve zengin içerikli yemeklerimize ise dengeli mineral yapısına sahip S.Pellegrino eşlik etti. S.Pellegrino yemeklerin içindeki aromaları öne çıkararak yemekten daha çok keyif almamızı sağladı.
Cumartesi öğlen bizi ağırlayan Kapadokya Meslek Yüksek Okulu Gastronomi okulu öğrencilerinin Program Başkanı Öğretim Görevlisi Remzi Güçlü önderliğinde hazırladıkları yemekler hepimizi etkiledi. Tüm etkinlik boyunca Skoda Superb’lerimiz ile rahatça seyahat ederken bölgede günbatımının en güzel yaşandığı yer olan Kızılçukur Vadisi’ne yine Skoda’larımızla giderek büyülü bir günbatımı partisinin keyfini çıkardık.
Pazar günü ise Cotes d’Avanos bağları içinde güzel havanın tadını çıkararak yediğimiz yemek geziye şahane bir final oldu. Bölgenin en özel otellerinden biri olan Kayakapı Cave Hotels’in sahibi Dinler Ailesi başta olmak mutfak ekibinden teknik personele herkesin heyecanımıza ortak olması ve büyük bir yardımseverlikle bizle birlikte çalışmaları bizler için büyük destekti.
Teşekkürün en büyüğü ise Gastro Weekend’lerimizde bizimle aynı tutkuyu ve heyecanı paylaşan, ortak vizyondaki paylaşımlarımız ve gastronomiye olan destekleri ile ana sponsorumuz S. Pellegrino’ya.
Food and Travel Gastro Weekend’lerimiz mevsimin ruhuna uygun yerlerde ve temalarda devam edecek.
↑ Back to topLatest
- Latest
- Food and Travel
- 2016 Sayıları
- Ağustos Sayısı 2014
- Ağustos Sayısı 2015
- Ağustos Sayısı 2016
- Aralık Sayısı 2013
- Aralık Sayısı 2014
- Aralık Sayısı 2015
- Ekim Sayısı 2013
- Ekim Sayısı 2014
- Ekim Sayısı 2015
- Eylül Sayısı 2014
- Eylül Sayısı 2015
- Haziran Sayısı 2014
- Haziran Sayısı 2015
- Haziran Sayısı 2016
- Kasım Sayısı 2013
- Kasım Sayısı 2014
- Kasım Sayısı 2015
- Mart Sayısı 2014
- Mart Sayısı 2015
- Mart Sayısı 2016
- Mayıs Sayısı 2014
- Mayıs Sayısı 2015
- Mayıs Sayısı 2016
- Nisan Sayısı 2014
- Nisan Sayısı 2015
- Nisan Sayısı 2016
- Ocak Sayısı 2014
- Ocak Sayısı 2015
- Ocak Sayısı 2016
- Seyahat
- Şubat Sayısı 2014
- Şubat Sayısı 2015
- Şubat Sayısı 2016
- Temmuz Sayısı 2014
- Temmuz Sayısı 2015
- Temmuz Sayısı 2016
- Gurme Seyahat
- Haberler
- Yemek














